Fransa burjuvazisi hep kendisini kurtarmanın yolunu bulmuştu. 1789’daki devrimden beri refah dönemlerinde işçi sınıfı krizin darbeleriyle boğuşurken zenginleşen onlardı. Ancak 3. Napolyon’un Fransa-Prusya savaşındaki yenilgisi, bu gidişatın değişmesi için bir fırsat yarattı.
Muhafazakâr Partinin toplumsal adaletsizliklere dokunmayıp, savaşın yarattığı yıkımı en az varlıklı kesimin üzerine yığma yaklaşımı, 18 Mart’ta yeni bir devrimi tetikledi. Adolphe Thiers ve ordusunun Versaille’a kaçmaktan başka çaresi kalmadı.
Demokratik meşruiyeti sağlamak için ayaklanmacılar serbest seçimler gerçekleştirmeye karar verdi.
26 Mart’ta Parislilerin çoğu (190 bine 40 bin) ayaklanma sebebini onayladı ve seçilen 85 temsilciden 70’i devrime desteğini açıkladı. 28 Mart’ta yurttaşların kitlesel bir katılımıyla Hotel de Ville önünde düzenlenen şenliklerle, Paris Komünü ismini alan meclisi kutladılar. Ömrü sadece 72 günle sınırlı kalmış olsa da 19. yüzyıl işçi hareketinin en önemli siyasi olayı olarak tarihe geçti ve aylar süren zorlukların yıprattığı kitlelerin umudunu yeniden yeşertti. Yoğun nüfuslu bölgelerde ortaya çıkan komiteler ve gruplar destek verdi, kentin her köşesinde yeni bir dünyanın kuruluşunu planlamak ve komünle dayanışmak için inisiyatifler oluşturdu. En yaygın duygulardan biri bunu başkalarıyla paylaşabilme arzusuydu. Komüne can veren bir liderin ya da birkaç etkili ismin itmesi değildi, kolektif boyutuydu. Kadın erkek bir araya gelerek gönüllülükle bir ortak kurtuluş tasavvurunun peşine düşmüşlerdi. Özyönetim bir ütopya değildi. Esas görev halkın kendisini özgürleştirebilmesiydi.
Yükselen yoksulluğun önüne geçmek için verilen ilk acil hükümlerden ikisi, kira ödemelerini ve 20 franktan az değeri olan eşyaların rehin dükkânlarına bırakılmasının yasaklanmasıydı. Savaş, ekonomi, iç güvenlik, eğitim, çalışma, ticaret, dışişleri, sosyal politikalar ve hazine bakanlıklarının yerine geçecek 9 eş komisyon belirlenmişti.
Boşalan 31 koltuğa dair gerçekleştirilen seçimlerden 3 gün sonra 19 Nisan’da komün birey, fikir, vicdan ve emek özgürlüğü ile “kamusal işlere yurttaşın kalıcı müdahalesini” garanti altına alan bir “Fransız Halkı Beyannamesi”ni yürürlüğe soktu. Paris ve Versailles arasındaki çatışmanın da “yanıltıcı tavizlerle” sonlanamayacağı, halkın “mücadele etme ve kazanmaya” hakkı ve sorumluluğu olduğu bildirildi. Bu metinden daha önemlisi, Komüncülerin siyasi gücün tümden dönüşümü mücadelesinde attıkları somut adımlar oldu. Siyasi yönetimin yalnızca şekline değil doğrudan doğasına ilişkin bir kısım reformlar yürürlüğe kondu. Komün seçilmiş temsilcilerin geri çağrılması ve eylemlerinin tamamının halkın denetimine tabi olmasını, adayları bağlayacak şekilde güvence altına aldı. Hâkimlik makamı dahil tüm kamu kurumları da olası geri çağırma ve daimî denetime tabi oldu. Burada amaç kamusal alanın, profesyonel siyasetçilerin kontrolüne bırakılmasının önüne geçebilmekti. Yürürlüğe konulacak politikalara küçük bir memur grubu değil halk karar verecekti. Ordu ve emniyet güçleri artık toplum yapısından ayrı varolan kurumlar olarak işlemeyecekti. Devlet ve kilise arasındaki ayrım da değiştirilemez bir ilke olmuştu.
Fakat siyasi değişimin tahayyülü bu önlemlerle sınırlı değildi; çok daha derine, köklere iniyordu. Gücün halkın eline geçmesi bürokrasiyi çok küçültmüştü. Toplumsal alan siyasal alana üstün gelerek siyaset artık uzmanlaşılmış bir fonksiyon olmaktan çıkarak sivil toplumun eylemiyle ilerici bir biçimde bütünleşmeliydi. Dolayısıyla kitleler devlete bırakılan fonksiyonları geri almalıydı. Varolan sınıf egemen sistemin yıkılması yeterli değildi, sınıf egemenliği tamamen ortadan kaldırılmalıydı. Tüm bunlar komünün özgür, gerçekten demokratik kuruluşlarının tüm kesimlerinin özgürlüğünü sağladığı birliği olan cumhuriyet tahayyülünü yerine getirebilirdi. Bu da üreticilerin özyönetimi anlamına gelirdi.
Komünün uyguladığı sosyal reformlar, siyasi değişikliklerden çok daha değerliydi. Varlık sebebi, kurucu prensiplerine sadakatinin göstergesi ve geçmiş devrimlerden ayıran temel özelliği de buydu. Komün, sınıfsal anlamı açık olan birden fazla kararı yürürlüğe koydu. Borç ödemelerinin son tarihleri üç yıl ertelendi. Kira ödeyemeyenlerin evlerinden çıkarılmaları yasaklandı ve başını koyacak bir çatısı olmayanlar için boş konutlara el koyulmasına dair bir yasa yürürlüğe kondu. İş saatlerini kısaltmaya dair bir plan üzerine çalışılırken, asgari ücretler insani bir seviyeye çekildi, işçileri cezalandırmak adına yaygın şekilde uygulanan ödeme kesintileri yasaklandı. Fiyatların düşürülmesi ve gıda tedariğinin artırılması için tüm koşullar zorlandı. Toplumun ihtiyacı olan kesimlerine dönük kamusal destekler genişletildi; örneğin, terk edilmiş kadın ve çocuklar için aşevleri açılırken evlilik dışı ilişkilerden doğan çocuklara dönük ayrımcılığı ortadan kaldırmak için tartışmalar yürütüldü.
Tüm komüncüler eğitimin bireysel kurtuluş ve herhangi bir toplumsal siyasal değişim için olmazsa olmaz olduğuna inanıyordu. Okula kayıt olmak, kız ve oğlanlar için ücretsiz ve zorunlu hale getirildi, dinsel tonların yerine seküler, rasyonel ve bilimsel bir eğitim anlayışı geldi. Özel olarak kurulan komisyonlar ve gazete sayfaları, kız çocuklarının eğitimine yatırım yapmanın önemine dair ikna edici argümanlar geliştirdiler. Gerçek bir “kamu hizmeti” olabilmesi için eğitimin “her cinsiyetten çocuklara” eşit fırsatlar sunması gerekiyordu. Dahası, “ırk, millet, din ya da sosyal konumlardan kaynaklanan ayrımlar” yasaklanmalıydı. İlk pratik denemeler bu teorik ilerlemeleri gerçekleştirebildi ve birden fazla mahallede işçi sınıfı ailelerden gelen binlerce çocuk hayatlarında ilk kez okula gitti ve ücretsiz eğitim materyallerine erişti.
Komün ayrıca sosyalist karakterde bir yöntem de benimsedi. Şehirden kaçan patronlara ait atölyeler işçi kooperatif kuruluşlarına verildi. Tiyatrolar ve müzeler ücretsiz hale getirilerek kolektifleştirildi.
Komün, yasama meclisinin onayladığı kararlardan çok daha fazlasıydı. Kentin yeniden tasarlanmasını dahi teşvik etti, barbarlığı ve ayıplanması gereken bir savaşı sembolize ettiği için Vendome sütunu yıkıldı, kimi ibadethaneler sekülerleştirilerek toplum yararına açıldı. Milliyetçi ayrımcılığın önüne geçildi, yabancılar Fransız halkı ile aynı sosyal haklara sahip oldu.
Kadınlar toplumsal düzenin eleştirisinde kritik bir role sahipti. Birçok örnekte, burjuva toplum normlarını aştılar ve ataerkil ailenin değerlerle çelişkili yeni bir kimlik kurarak, ev içi mahremiyetinin ötesine geçerek kamusal alanla ilişkilendiler. “Kadınların Birliği” stratejik toplumsal çatışmaların belirlenmesinde merkezî bir rol oynadı. Kadınlar, ruhsatlı genelevlerin kapatılmasını, kadın ve erkek öğretmenlerin denkliğini sağlarken “eşit işe eşit ücret” sloganı ile evlilikte eşit haklar ve özgür örgütlenmelerinin kurulmasını talep ettiler, sendikalarda kadınlara özgü komisyonlar kurulmasını teşvik ettiler. Mayıs ortasında askerî durum kötüleştiğinde, Versailles Paris kapılarına geldiğinde, kadınlar silaha sarılıp kendi taburlarını kurdular. Birçokları son nefesini barikatlarda verdi.